Erdal Dogangüzel’in yazdiklari / ARSIV

BaslarkenKamuoyu EgitimiAile iliskilerimizYahudiler ve Osmanli / Saygi / Gencler ve Hedonizm /
Yeni egitim yili / Türkler ve Egitim / Uyusturucu Belasi / Üniversitelerimiz / Ingiltere secimleri


iNGiLTERE MÜSLÜMANLARi     (28.11.04)
Degerli Okurlar
22-29 Kasim tarihleri arasi Ingiltere de "islamic Awearness Week" yani islamin farkinda olma, islami hassasiyet haftasi olarak kutlanmaktadir. Bu haftada gerek bölgesel gerekse hükümet nazarinda Islam ile ilgili bircok paneller.. konferanslar.. etkinlikler düzenlenmektedir. Amac müslümanlarla diger insanlarin iletisimini kolaylastirmak, beraberce uygar bir yasami beraberce yasayabilmek arzusunu topluma göstermek.

Özellikle 11 Eylül olaylarindan sonra Dünya da islam a bakis farklilasmaya basladi. Bu bakis kimi ülkelerde öylesine olumsuz bir yapiya büründü ki adeta müslümanlar ile terörizm özlestirildi.. Bunu bizim yerli Türkiye Medya si da zaman zaman yapiyor. Kimi ülkelerde islam basli basina bir din olarak sorgulanirken.. kimi ülkelerde belkide ilk defa islam ile ilgili gercek bilgiler ilk defa ögrenilmeye baslandi. Ama bilinen bir gercek var ki dünya basini islami kötülemekte yaris halinde. Özellikle son Hollanda olaylari da bir film yapimcisinin öldürülmesi ve olayin kesinlesmedigi halde hemen müslümanlara yikilmasi, hemen arkasindan müslüman ve türk camiilerine monoton kökteylli saldirilar, Hollandalilarin yabanci müslümanlara özellikle Türklere bakis acisindaki degismeler üzerinde ciddiyetle kafa yorulacak konularin basinda geliyor.

Bu yazimizda ingiltere deki Müslümanlar ile ilgili bir arastirmadan söz edecegiz. Arkasindan islam haftasi nedeni ile Türk islam kültür merkezi vakfi ile Süleymaniye Türk Kültür merkezinin bu hafta ile ilgili etkinliklerinden söz edecegiz.

Islami insan Haklari Komisyonu nun yaptigi arastirmaya göre her on müslümandan sekizi, iyi bir ingiliz vatandasi olmakla Müslüman olmanin sartlarini yerine getirmek arasinda bir celiski olmadigi görüsünde. Arastirma ingiltere de yasayan müslümanlarin toplumla entegrasyonunu artirmayi hedefleyen islam Haftasi nin baslangicinda yayinlandi. Müslümanlar ingiltere nüfusunun yaklasik yüzde 4 ünü olusturuyor.. son 10 yilda bu oran giderek yükseldigi bilinmekte. Bu arastirmaya katilan kisilerin yüzde 30’u ingilterede yasamaktan memnun olduklarini belirttiler. Bunun nedeni olarak ingiliz toplumunun hosgörülü olmasi ve Müslümanlar diger Avrupa ülkelerinde oldugundan daha fazla özgürlük taninmasi gösterildi. Ancak neredeyse ayni oranda kisi de ingilterede yasamaktan memnun olmadiklarini ifade etti. Buna gerekce olarakta medyanin Müslümanlari olumsuz sekilde resmetmesi ve dini degerlere yeterince sayginin olmamasi gösterildi. Ankete katilanlarin büyük cogunlugu ingiltere de Müslümanlara süpe ile yaklasildigini ve yetkililerin kendilerine ayrimcilik ve nefret icerikli saldirilardan korumak icin nerdeyse hicbir sey yapmadiklari görüsünde. Bu rapor ingiltere Hükümetinin Ingiliz Müslümanlarinin kaygilarini giderebilmek icin ne yapabileceklerini anlamalarina yardimci olmayi amaclayan bir dizi raporun ilki. Rapor Avrupa da Müslüman azinliklarin topluma entegrasyonun nasil yapilacagi üzerine tartismalarin arttigi bir dönemde yayinlandi.

Türk Islam Kültür Merkezi Vakfi ve Süleymaniye Türk Kültür Merkezi, yerel egitim otoriteleri ile isbirligini sürdürmektedir. Bu cercevede Islam Haftasi nedeni ile bir dizi etkinlikler hazirladik. Yerel okullardan Merkezimize camiimize bircok ziyaretler düzenlendi. 25 kasimda düzenlenecek bir törenle Egitim programlarinda Din dersleri bölümündeki müfredat konulari ve bu cercevede islam ile ilgili hazirlanan ve merkezimizce ve bölgesel egitim otoriteleri tarafindan hazirlanan bir CD programinin tanitimi var. Belediye baskanlari.. ögretmenler.. dini liderler.. egitim oteritelerinin davetli oldugu bu tanitim gecesinde bütün davetlilere bu CD den bir kopya verilecek. Bunun yani sira Türk yemeklerinden olusan bir menü ile misafirlere Türk Mutfagi tanitilacak. Ayrica islamin baris hosgörü ve sevgi anlayisi misafirlere anlatilacak. Turizm acisindan da Türkiye nin avantajlari ayrica anlatilacak. Toplum olarak egitim konusundaki eksikliklerimiz tekrar dile getirilerek bunlarin cözüm yollari tartisilacak.

Bütün Avrupa da Müslüman Türk Milleti olarak inancimiza ve kültürümüze yakisan bir kisiligi gerek birey gerekse toplum olarak hakkiyla gösterdigimizi kimse iddia edemez. Gerek kisi gerekse kuruluslar olarak Dünyanin su nazik zamanlarinda Dinimizin ve kültürümüzün güzelliklerini yasama.. yasamak icin de bilme gayreti icinde olmaliyiz. Medyadaki ve icinde yasadigimiz ülkelerdeki kötü imaji ancak bizim gerceklestirebilecegimiz olumlu calismalar degistirecektir. Inancimizin gercek yuzunu yansitabildigimiz sürece gelecek Dünyada yerimiz hep özlenen bir yer olacaktir.
Saglik ve esenlikler dilegi ile

YENI EGITIM YILI (05.09.2004)                   geri dön

Degerli Okurlar

Zaman su gibi akip gidiyor. Günler günleri, aylar aylari, yillar yillari izliyor. Zamanin akisini durdurmak ne mümkün. Gecen her bir an insan ömrünün sermayesinden gidiyor, o kacinilmaz sona dogru her gün bir adim daha yaklasiyoruz. Uzun denebilecek bir aradan sonra yeni egitim ögretim yilina bazi  Avrupa ülkeleride baslandi, biz gelecek hafta basliyoruz, Turkiye de de bir sonraki hafta baslaniyor.

Geriye basimizi cevirip söyle bir baktigimizda bas döndürücü gelismelerin devam ettigini görüyoruz.Türkiyede gerek mufredat konularinin  degistirilmesi.. gerek Milli egitimde temel degisiklik calismalari.. gerekse  okumayi özendirici 100 Temel Eser Projesi.. 100.000 bini asan sifir puan alan  genclerimiz (üniversite ve Lise secme sinavlari sonuclarinda) gercegini örten umarim olumlu bir sonuc olabilir. Yeni üniversite, yeni okullara baslama heyecani.. kayit furyalari.. kayit sirasindaki izdiham ve veliden birseyler koparma cabalari....

Agustos ayinda sinav sonuclari aciklandi. Ingiltere de A Level adi verilen bu sinav sonuclarina göre ögrencilerimiz üniversite ye kayit hakkini  kazanmaktadirlar. Türk ögrenciler acisindan bakildiginda sonuclarda biraz ilerleme olmasina karsilik maalesef istedigimiz asamaya hala gelemedigimizi görmenin üzüntüsü icindeyiz. Yeni dönemde üniversitelere baslayacak olan bütün ögrencilerimize basarilar diliyorum. Cok az yüzdeliklerle istedigi yere  giremeyen arkadaslarimizda mevcut. Bunlar yeniden ayni sinavlari almak sureti ile veya almis olduklari sonuclara göre hedeflerinde kaydirmalar yapmak sureti ile bir baska bölüme veya üniversiteye gitma haklarina sahiptirler. Hedef gitme  yolundaki kücük basarisizliklar bizi karamsarliga itmemeli, aksine basari icin itici güc olmalidir bize. Akademik kariyer yapmada ögrencilerimiz hala istekli degiller, hala gayretli degiller. Ferdi basarilari bir kenara birakirsak genellemelerde hala en alt siralamalari zorluyoruz maalesef. Basariyi artirici proje calismalarimiz sonucunda özellikle erkeklerde bir kipirdanma söz konusu. Genel basari itibari ile bütün Avrupada Kiz ögrencilerin basarilari erkek ögrencilerin basarilarindan hep ileride oldugu bir gercek. Özellikle 14 yasindan  itibaren erkek ögrencilerimizde gözle görülür bir dersleri ciddiye almama egilimi göze carpmaktadir. Elbette ergenlik dönemine gecisin bunda etkisi  vardir. Bu dönemde dikkatli olunmali.. yavrularimiza yol gösterme konusunda elimizden gelen gayreti gösterebilmeliyiz.

Ögrencilerimizden gelen en fazla elestiri anne ve babalarin  kendilerine yeterince destek olmadiklarini, anlamadiklarini güvenmediklerini ifade etmek seklindedir. Bununla ilgili Almanya Hollanda gibi ülkelerden birkac  mail aldim bu mailleri ilerki yazilarimizda beraberce ele alacagiz. Degerli veliler, yavrularimiz bir ideal verme konusunda.. basarilarini izleme konusunda.. onlari yönlendirme konusunda lütfen biraz daha duyarli olalim.. Bu  konuda uzman olmamiz gerekmiyor. Biraz daha samimiyet, biraz daha yakin ilgi, biraz  daha sicak iliski.. biraz daha sevgimizi belli etme bizlere neleri  kazandirabilecegini denersek beraber görecegiz. Yangina körükle  gitmeyelim. Istedigi halde basarisiz olmus yavrularimiza olumsuz, onur kirici elestiriler getirmek yerine, onlari teskin edici, sakinlestirici, umutlandirici  sözlerle cesaretlendirmeliyiz. En kücük basarilarini, en ufak olumlu davranis degisikliklerini görmeli derhal taktir ettigimizi belirtmeliyiz. Onlara fiziki ortamlar olusturmanin yaninda anne ve baba olarak her türlü manevi destegimizin de onlarla oldugunu hissettirebilmeliyiz.

Avrupa ülkeleri disinda Ingiltereye egitim icin gelen vatandaslarimiz  "overseas" deniz asiri ülkelerden, yani Avrupa birligi disi ülkelerden geldigi varsayimiyla bütün egitim ögretim ödenekleri bir hayli pahali olmaktadir. Egitimin bu ülke icin ayri bir finans kaynagi oldugu bir gercektir. Yillardir gerek kendi calistigimiz üniversitede gerekse baska  üniversitelere yapmis oldugumuz yazili basvurular Türkiye den gelen ögrencilerimize maddi indirim saglama girisimimizi basariya götürmedi. Bunca zorluga ragmen büyük maddi fedakarliklarla piril piril genclerimiz gelmeye devam  ediyorlar. Bu cercevede Almanya, Hollanda, Fransa, Belcika gibi Avrupa ülkelerinde  yasayan yüksek ögrenim yapan master veya Doktora yapmak isteyen ögrencilerimizin maddi avantajlari Türkiye den gelenelere bakilirsa cok daha fazladir. Neden bu ögrencilerimiz üniversite sonrasinda Masterlerini ingiltere de  yapmasin? Bircok üniversitelerin bölüm baskanlari bircok Avrupa ülkelerinden  gelen kisiler, artik daha cok sayida Türkü buralarda görmek istegimiz umariz yakin gelecekte hayal olmayacaktir.

Bu yeni egitim ögretim yilinda bastan itibaren isin ucunu  kacirmamali yeni bir gayretle calismalarimiza hizla baslamaliyiz. Kendimize hedefler belirlemeli, bu hedeflere ulasmadaki hizimizi kademe kademe izlemeye  almaliyiz. Degerli veliler lütfen artik evlatlarimizin hangi okula, hangi sinifa  gittigini bilelim, onlarin orada ne gibi sorunlarla karsilastigini daha iyi bilmek icin gayret gösterelim.. el ele gönül gönüle verisek asamayacagimiz sorun  yoktur. Iyi niyet, hosgörü dahada önemlisi sevgi ile neler basarilmaz ki.. Unutmayalim maddi kayiplarin telafisi mümkündür. Kaybettigimiz degerlerin, kaybettigimiz yavrularin telafisi gelecekte mümkün olmayabilir. Vakti  nakit bilip, bilincle cesaretle adim atacak olursak bilelim ki, basarili  calismalar bizi bekliyor.. Ne mutlu bu kutlu calismada "biz de variz"  diyebilenlere. Bu duygularla bütün ogrencilerimize, velilerimize, egitimcilerimize  basarili bir egitim ögretim yili diliyorum.

Not. Degerli egitimci Yrd.Doc.Dr Kemal Bey in Sariyahsi ile ilgili  yazisini ilgi ile okudum umarim calismasi bitince kitabinida okuma firsatimiz olur. Bu cercevede bütün hemserilerimizin onun bu calismasina destek olacagina  inaniyorum. Bu yolla belki ilk defa ilcemiz ile ilgili bilimsel bir eser ortaya  cikmis olacaktir. Kendisine basarilar diliyorum...


GENCLER VE HEDONIZM (24.07.04)               geri dön

 Degerli Okurlar
Gencler bizim gelecegimizi olusturan en önemli varliktirlar.Bugünün gencligine bakarak yarinin yetiskin toplumunu görmemiz mümkündür.Bu yüzden ülkeler, devletler cocuk ve gencleri iyi yetismesi icin bircok tedbirler almalari tabiidir. Türkiye  20 Milyona yaklasan genc nüfusu ile bugün Avrupanin en büyük genc nüfusunu olusturuyor. Bugün Avrupa Birligi kapisindaki Türkiyenin bu durumu Avrupalilari endiseye sevk eden en önemli unsurlarin biri oldugu bilinen bir gercektir. Bugün Türkiyede genclerimizin durumu nedir? Onlarin verdigi izlenim nasildir? Genel bir bakisi kendi yorumumu katmadan gecen haftalarda cesitli yayin organlarinda cikan  görüsleri sizlerle paylasmak istedim.. Katiliriz katilmayiz. Bunlar Türkiyedeki Genclerimizle ilgili düsünceler.. Ya Avrupadaki gencler? Bunuda bir baska yazida ele alacagiz.

 Hedonizm bizim dildeki yaklasik karsiligi "Hazcilik" Yani yasama felsefesi olarak kisilerin "zevk"i hep ön planda tutup hayatlarini ona göre sekil vermelerine dayanan bir düsünce. Bati toplumlarinda egemen olan bir yasasyis tarzi. Mefküresiz, amacsiz, gayesiz toplumlar icin tek amac bu. Bazilarina göre Dünya ya gelisin maksadi da bu.

 Bakin bir yazar ne diyor "Burası neresi?.. Ben kimim?.. Bunlar bizim cocuklarimiz mi?.. Bu delikanli, hangi degerler adina ve neyin mücadelesini verecek?.. Ya, bu genc kiz?.. Bu, nasil anne olur ve dogurdugu cocuk neye benzer?..
.Z.Brezezki  Toplumsal olaylari inceleyen bir yazar.
Z.Brzezinski, “Amerikan toplumu”ndaki baskin kültürün “hedonizm”, yani “hazcilik” olduğunu söylüyor ve bunu da “bastan cikarici bolluk” kavramiyla acikliyordu...
TEK AMAC: ZEVK!
İşte ABD, bu “hedonist yasantı”yi empoze ediyor dünyaya!..
“Bastan cikarici bolluga yönelmis toplum, her seye izin verilen ve her seyin elde edilebildigi toplum olarak tanimlanabilir.
Bastan cikarici bolluk, bireysel ve kolektif hedonizmin baskin bir davranıs bicimi oldugu ortamda bireysel isteklerin derhal tatmin edilmesi anlamsinda odaklanir. Bastan cıkarici bolluk, insanin kendi hayatini kontrol ettiği yanilsamasına yol acar... Bu kontrolun kaniti olarak da yanlis bir bicimde insanin kendi ihtiyaclarini karsilamasi hedefini gösterir. Bastan cıkarici bolluk, tensel ve maddî zevklerin baskin kültür olarak ortaya cıkarildigi sartlari olusturur!..”
E.Fromm ise Amerikan toplumsal degerlerinin, kapitalizmin degerleri; Amerikan kisiliginin ise, bu degerlerin bicimlenmis hali oldugunu söyle ifade etmektedir:
“Amerikan insani, kendisini de mala dönüstürmüstür. Hayatini, karli bir sekilde yatirim yapabilecegi bir sermaye olarak görür.
Eger bunu basarirsa, ‘basarili’dir.
Onun degeri, sevgi ve mantik gibi insanî meziyetleri veya sanatkarliginda degil de, satilabilirliginde aranir!..
Kendi ic degerine ait hissiyati, bundan böyle kendi basarisi ve baskalarinin degerlendirmeleri gibisinden harici faktörlere baglidir.
Amerikan kapitalizmi, bu çesit insanlar üretmeyi basarmistir, cünkü kapitalizm, genis gruplarla pürüzsüz bir uyumluluk gösteren bireyler ister.
Bunlar, tükettikce tüketmek isteyen, zevkleri standartlastirilarak kolaylikla yönlendirilebilen tiplerdir. Bu kisiler, bir yurttas olarak arkadaslari icin canlarini bile verebilirler. Fakat hususî bir fert olarak, mutlak bir ‘egoist’tirler.
Kapitalizmin kendini hür ve bagımsiz hisseden ve hicbir otoriteye, prensip veya vicdana baglilik hissi duymayan, ancak yönlendirilmeye, kendisinden isteneni yapmaya ve sosyal makineye hicbir ariza cikarmadan tabi olmaya hazir insanlara ihtiyaci vardir.
Zira, Amerikan toplumunun kurgusu, insanları daha cocukluktan itibaren modaya uymak ve kisilik pazarındaki tiplere benzemek yolunda egitmektedir.
Cocugun yasi ilerledikce popüler romanlar, filmler, basin, televizyon programları ona basarinin aslinda nasil olmasi gerektiği yolundaki ayrintili bilgileri vermeye baslar.
Böylece, genc insan; piyasanin en ucari, en yeni modellerini görüp tanir.
Onlarla yarismak, onlara benzemek icin can atar.
Temel fikri ise, ‘bugünün zevkini asla yarina birakma’dir.”

Bugün bu ölcüler düsünüldügünde, bizim hangi katagoride olup olmadigimizi anlamak her halde zor olmasa gerek.

Simdi bir baska acidan bakalim geclerimize, bir baska görüse göre geclerimizin durumu ise söyle:
"Önce kendi sucumuzu itiraf edelim. Cocuklarimiza iyi bir dünya birakmadik. Genclerimize gelince, onlar da genellikle sorumluluklarinin bilincinde degiller. Kimi kisa yoldan köseyi dönmek, kimi basini alip kacip gitmek, kimi intihar etmek istiyor. Okumuyor, düsünmüyor, sevmiyorlar. Heva ve heveslerinin, tutkularının esiri bir genclik!
Fuhus ve uyusturucu kullanimi hizla artıyormus. Bu durum sadece büyüksehirlerde degil, bircok Anadolu ilinde de durum ayni.
Görünen o ki, icin icin bir cürüme söz konusu. Gencler ailelerini dinlemiyor, dini acidan yetersizler, gelenekten kopuklar. Aile bagları ciddi bir sekilde tehdit altinda. Evlenme yasi yükseliyor, cocuk sayisi düsüyor ve bosanma artiyor. Evli geclerin aile ici iliskileri cok saglikli degil. Ciddi bir iletisim sorunu yasiyorlar. Anne-baba calisiyor, cocuk bakicida. Anne kendi dünyasinda, baba kendi dünyasinda. Böyle bir aile olmaz.
Gencler, “uf” bile dememeleri gereken anne-babalarina karsi genelde saygisiz ve ölcüsüz. Din, tarih, gelenekten kopus kacinilmaz sekilde bu sonucu doguruyor.
Gencler saygisiz da, aile buyukleri genclere karsi nasil davraniyor. Aile içi siddet ve baski sonunda gencleri kisiliksizlestiriyor. Genclere özgürlük verelim deseniz özgürlügü, saygisizlik, ölcüsüzlük seklinde anliyor. Kendi heva ve heveslerine uymanin adi özgürlük degil, nefse köleliktir. Keske, kendi gencligimizi hatirlasak, empati yapabilsek, Gencler de yaslilari anlamaya çalissalar. Birbirimizin mutlulugu icin bir seyler yapabilsek. Bizim katlanmak zorunda oldugumuz güclükler, tecrübeler, bilgi birikimi genclerimiz icin baht kaynagi olabilse!

Yine bir baska yazar "Vur sinemi öldür beni " baslikli yazisinda sunlari anlatiyor "İstikbalimizi emanet ettigimiz genclerin hali ortada. Türk istikbalinin evladinin hali pur melali bu mu olmaliydi?
Bunlar kendini öldürmeyi düsünenler..Üniversiteye giden genclerimizin yüzde 40 i intihari düsünüyormus. Düsünebiliyor musunuz % 10’dan daha fazlası düsünmekle kalmamis, fiilen bu ise tesebbüs etmis.
Bunlarin kacta kaci alkol ve uyusturucu bagimlisi biliyor musunuz?
Bunlarin psikolojik tedavi görenlerin orani ne?
Nerede ise % 50’si kendini öldürmeyi düsünüyor. Ya ötekiler? Baskalarini öldürmek isteyenler, ya da ölümün lafindan bile korkup kendini fuhus, alkol ve uyusturucuya verenler.. Sadist düsüncelerle terorist ya da mafya babasi olmayı kafaya koyanlar..
Nefretimiz sevgimizi, gazabimiz merhametimizi asti..
Bu gencler kimin eseri? Bu sonuctan sorumlu olan kim?
Mahalle muhtarları mi, cami imamlari mi, sakallilar mi, basörtülüler mi?
İnsanlari hayattan bezdiren, yasamayi kahira dönüstüren hain kim! Hainler kimler?!
Türküm, dogruyum, caliskanim, issizim, acim, kacmak, basimi alip gitmek istiyorum, ölmek istiyorum.
Ey ülkeyi buraya getirenler.., övünün, bu nesil sizin neslinizdir..
Dinden, tarihten bagimsiz, kimligi elinden alınmıs, beyni büzüsmüs, kalbi daralmıs bu nesil sizin nesliniz.. Okumuyor, düsünmüyor, sevmiyor.
Luis Masignon’un dediği gibi “Onlarin herseylerini tahrip ettik. Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artik hic bir seye inanmiyorlar. Derin bir bosluga düstüler. Anarsi ve intihar icin uygun hale geldiler.”

 Görüldügü gibi karanlik bir tablo önümüze cikiyor.. Elbette ki bunlarin yaninda  güzelliklerde var.. Burada sizin umudunuzu kirmak sizi karamsarliga sürüklemek icin bunlari nakletmedim. Ama toplumsal sorunlari ne derece önemli oldugu, genclerimizi korumak  onlari en iyi sekilde yetistirmek icin her birey kendine düseni yapmasi gerektigi gercegi ortada duruken, bütün bunlara kayitsiz kalamayiz. Bizi biz yapan degerlere sahip cikmak, olaylari dogru degerlendirmek bize  cok farkli bir acilim kazandiracaktir.

 Degerli Okurlar, elbette gerek birey gerekse toplum olarak cesitli sorunlarimiz olacaktir. Bunlari konusmak cözüm yollarini tartismak cözüme olumlu katki saglayacagi kuskusuzdur. Karsilasdiginiz her türlü sorunlarinizi  bize yazarsaniz en azindan bunlara bir baska acidan bakmamamizi saglamis olur, bu yolla cözüme dogru adim atmis oluruz. Gerek bu sutunda gerekse özel olarak bunlari yazmakta, tartismaktan cekinmeyelim. Mail adresim yukarda yazili. Unutmayalim sevgiler paylasilirsa artar sorunlar paylasilirsa azalirlar. Görüsmek umuduyla.

 Hepinize hayirli tatiller diliyorum


SAYGI   (29.06.2004)                 geri dön

Degerli Okurlar

Insan sosyal bir varlik olarak da tanimlanir. Yaratilis itibariyla insan bir cok anlasilmaz tezatlarla doludur. Bu yüzden insani anlamak cogu defa mümkün olmayabilir. Toplum olarak beraber yasayan insanlar bu yasayislarini daha iyi devam ettirebilmeleri icin bir takim deger yargilarini göz önünde bulundurmalari gerekir. Saygi bu kavramlarin basinda gelir. Saygiyi cok degisik sekilde tanimlayanlar olmustur. Saygi kimine göre varolmakla baslayan ve hareket, kisilik ve sözlerle beslenen düsünce. Kimine göre toplumsal iliskilerin temeli, kimine göre yüregimizde baskalarini yüceltme, onlara deger verdigimizi göstermek. Kimine göre de bir türlü göstermeyi beceremedigimiz davranis bicimi.

Her nasil tanimlanirsa tanimlansin toplumsal hayatin vazgecilmez bir olgusudur saygi. Bugünün dünyasinda en fazla ihtiyac duydugumuz bir olgu saygi. Hemen saygi denilince büyüklere karsi duyulan bir davranis bicimi aklimiza gelir. Ben bugün burda gelecegimizin teminati olan, gönül bahcelerimizin vazgecilmez meyveleri diye niteleyebilecegimiz yavrularimiza olan saygidan bahsetmeye calisacagim.

Eger ezik büzük, icine kapanik degil, rahat fikir beyan eden, baskalarina saygi gösteren, kendine saygi gösterilen, güclü ve düsünen insanlar yetistirmek istiyorsak, önce kendimiz, cocuklarimiz ve onlarin düsüncelerine saygi göstermeliyiz. Saygi ama, gercekten ciddiye almadigimiz halde saygi gösteriyormus gibi yaparak degil, gercekten saygi göstermenin yolunu bulabilmeliyiz. Saygi bekleyen saygi duymasini daha kolay göstermelidir. Bugün her aile yuvasindaki sorunlar basinda bu temel sorun yattigini hepimiz biliriz. Kusaklar arasi cekisme, birbirilerine karsi tahammülsüzlük, hosgörü eksikligi, karsilikli iletisim eksikligi gibi sorunlar hep bu temel sorundan kaynaklanmaktadir. Bu tür istenmeyen olaylarin meydana gelmedsinde anne ve babalar olarak elbette payimiz vardir. Karsilikli suclama kolayca sucu baskasina atma sorunlara care olamaz. Bu isin tek yolu iki elimizi kafamizin arasina alip basta anne ve babalar kendi aralarinda isbirligi yaparak cözüm carelerini düsünebilmek, bunlari uygulayabilmektir.

Saygi dejenere olmaya baslayan bir olgudur. Nesil ilerlemesi ile gitgide lacka olan iliskiler yumaginda kaybolmakta olan ufak bir dügüm olup kalmistir. Baskasinin varligina, niteligine, kim olduguna saygi göstermek yerini maddiyata saygi göstermeye birakmistir ki bu da cürüme baslangicinin ön sarsintisidir. Begenilmeyen, hatta gülünen, abarti bulunan dogu toplumlarinin bir kismi güclerini bu köklerinden gelen saygi kavramina borcludur. Saygi gösterilecek kavramlar asla maddi düzeye indirilmemelidir. Hem, inancimiz hemde kültürümüz maddi unsurlara saygi kavramini hicte hos görmemistir. Maddi imkanlari genis kisiler daha cok saygiya layiktir anlayisina katilmak mümkün degildir. Elbette modern Avrupa dünyasinda ekonomik iliskilerin bu kavramida dejenere ettigi gercektir. Ama bizi biz yapan temel unsurlari yasatmakta fert aile toplum olarak bizim görevimizdir.

Cocuga deger vermenin bir geregi olarak, cocugumuzdan birsey ögrenmekten komplekse kapilmamali ve ögrendigimizde bunu memnuniyetle belirtebilmeliyiz. Onlarla her ne olursa olsun asla alay etmeylim. Hele onlari baskalari yaninda kücük düsürmek cok yanlis bir davranis bicimidir. Gerktigi zamanlarda yanlis davranislar yaptiklarinda onlari uyarmak icin olumlu nitelikte kelimeler bulmali.. bazi zamanlarda bunu imali sekilde ifade edebilmelidir. Istenilen bir seyi yapma konusunda veya istenilmeyen bir seyi yapmamalari konusunda kesin net ifade tarzlarindan cok yumusak etkileyici sözler söylenmelidir. “Sunu yapma”, “Bunu yapma” yerine.. “Benim yavrum bunu yapmaz degil mi?” gibi yaklasimlar daha uygun ve etkili olmaktadir. Her insan gibi cocuklarimiz ve genclerimizde dinlenmeyi, adam yerine konmayi, fikirlerine saygi gösterilmesini beklerler. Her zaman cok iyi bir dinleyici olmak, onlari cok iyi dinlemenin ne kadar etkili bir yöntem oldugunu anlamak o kadar zor degildir. Her türlü konularda onlarinda fikirlerini sormali, istisareye onlarida dahil etmeli, kendi fikirlerimiz hakkinda bile onlarin degerlendirmelerini almaliyiz. Toplum icinde onlarin yetismesinde katkisi olabilecek misafirlik, geziler, sohbetler, sosyal aktivitelere katilmalarini tesvik etmeli bu yolla bir kisilik ve bilgi sahibi olurken karsilastirma yapabilmelerine firsat vermeliyiz.

Ergenlige gecis, gencin ruh dünyasinda firtinalarin koptugu bir dönemdir. Bugün kurdugu yüksek bir hayalden ertesi gün kolayca vazgecebilir. Büyüklerini acimasizca elestirir. Bununla aslinda amaci,büyüklere karsi saygisizlik yapmak degil, artik büyüdügünü göstermektir. Bu dönemi catismasiz gecirebilen ailelerin sayisi elbette cok azdir. Bu dönemin önemini bilerek en hafif sekilde bunu atlatmanin yollarini bulmaliyiz. Genellikle genclerin öncelikleri arasinda emniyet ve tedbire pek rastlanmaz. Riske girmeyi severler. Her konuda cocuklarimizin bizim gibi düsünmesini beklemek hayal olur. Bu konuda önemli olan iyi iletisim kurarak diyalogu kesmemek ve anlasmazliklarin aile ortamini tahrip edecek dereceye yükselmesine meydan vermemektir. Onlarin sirlarina sinirlarina saygi göstermeli, herseyi asla baski ile kabul ettirme yoluna girilmemelidir. Böyle durumlarda yöntem, anlayisla yaklasmak, yerine göre ikna etmeye ve sevdirmeye calismak olmali. Bunlari yeterince yaptigimizi söylemek cok zor. Cünkü kendimize dikkatle bakarsak "ben elimden geleni yaptim" deyip kendimizi temize cikarmaya kalkissakta, yapmadiklarimizin ne kadar cok oldugunu görürüz.

Onlara büyük insan gibi davranalim ama onlardan büyük insan davranisi beklemeyelim. Bu yaklasim onlari cok daha güclü, rahat ve huzurlu yetistirir. Onlarin bizden istedigi seyleri yapmak bazen mümkün olmayabilir. Böyle durumlarda da onlari kaba bir sekilde degil incitmeden reddetmeye calismaliyiz. Onlar bunun niye mümkün olamayacagini yeterince anlamalarini saglmak durumundayiz. Dedik ya insan yerine konmak... bütün mesele bu. Atalarimiz "Ev danasindan öküz olmaz" demisler. Biraz kaba bir söylenis bicimi olsada bircok seyleri ifade etmesi bakimindan önemli. Biz cogu kere keni ailemiz deki kisilleri.. cocuklari, gencleri büyük bir deger olarak görmekte zorlaniriz. Baska kisileri aileleri gözümüzde büyütürken kendi yavrularimizinda en az onlar kadar deger ifade edebilecegi gercegini gözden hep uzak tutariz. Aile bireyleri olarak en fazla yaptigimiz yanlislardan biriside baskalarini kendi cocuklarimiza örneklemede bulunmadir. "Tuh gözüne dizine dursun.. senin icin neler yapmadik.. ama filancanin cocugu falanca gibi olamadin.. itibarimizi ayaklar altina aldin.." gibi yanlis örneklemeler cogu defa kisileri yanlis düsünce ve davranislara iter.  Bunun sonucu olarak bir cok aile huzursuzluklari görülmeye baslanir. Büyültülmeye.. yüceltilmeye.. övülmeye layik en fazla aile kendi ailemiz olmasi gerektigini unutmayalim. Eger büyük insan yetistirmek istiyorsak "cocuk" deyip gecmemeli, onlara özel önem verip dinlemeli, onlara karsi ince ve zarif olmaliyiz. Kabaligin, cehaletin, siddetin bizi hicbir yere götürmeyecegini anlamaliyiz. Sözlerimize Egitimci Alexis Carrel in bir sözü ile son verelim. "Cocuklar, anne ve babalarinin kötü örnekleriyle bozulmaya devam ettikce, yeni bir dünya kuramayiz."

Yeniden bulusuncaya kadar bütün okurlarimiza saglik ve mutluluklar diliyorum


Yahudiler ve Osmanli (16.06.04)               geri dön

Degerli Okurlar

Havalar isiniyor. Havalarin isinmasi bütün canlilarda oldugu gibi toplumsal olaylarda da bir hareketlilik getiriyor. Gün gecmiyorki Dünyada yeni yeni gelismeler olmasin. Cogu defa olan olaylara yetismek bile mümkün olmuyor. Bu yazimizda buradaki egitim sisiteminden... sinav dönemi olmasi nedeni ile sinavlardan... Türklerin bu sinavlardaki genel basarilarindan bahsetmeyi planlamistim. Bunun disinda yazilacak.. sizlerle paylasilacak o kadar konu varki.. Avrupada yapilan Avrupa milletvekili secimleri.. ingilterede yapilan yerel secimlerle Avrupa milletvekilligi secimi.. Ingiltere basbakani Tony Blair in Partisi Isci partisinin bu secimlarde ücüncü partiye düsmesi.. yüzlerce belediye de cogunlugu kaybetmesi... ilk defa Avrupa birligine karsi olan ingiliz bagimsizlik hareketi Avrupa parlementosunda 12 sandalye ile temsil edilmeleri... Avrupadan parlementoya giren 4 Türk kökenli Milletvekilleri.. Birlesmis milletlerden sonra en büyük organizasyon olan Islam Konferansi Genel sekreterligine ilk defa Bir Türk prof. olan Ekmelettin Ihsanoglu nun secilmesi. Islam Konferansi örgütünün ilk defa uyguladigi demokratik secim yönetimi.. eski DEP li milletvekillerinin saliverilmelerinin Avrupadaki yansimalari.. Arupa Futbol Sampiyonasi.. bu sampiyoadaki ilginc süprizler.. Bütün bunlar sizlerle son bulusmamizdan bu tarafa olan olaylarin sadece bazilari... bütün bunlardan siyrilarak bügün farkili bir konuyu sizlerle paylasacagim.

Görevimiz icabi bir cok kurulusla iliskilerimiz var. Bunlar egitim, kültür, sanat, farkli inanclar.. Kurumlar arasi iliskileri oldukca sicak tutmak Süleymaniye Kültür Merkezi olarak önem verdigimiz konulardan biri. Özellikle 11 eylülden sonra.Avrupadaki Müslümanlara bakis acisi degistigini herkes biliyor. Türkler olarak bizim durumumuz biraz daha farkli.. Önceki aylarda Maimonides adli bir vakif Merkezimizi ziyaret etmek istedi. Bu kurulus Müslümanlarla yahudileri kültürel egitim inanc alaninda yakinlasmasini amac edinmis. Üyeleri arasinda bircok ünlü kisiler.. akademisyenler.. 20 ye yakin ülke temsilcilikleri büyükelcilikler var. Ziyaret istegini kabul ettik.. geldiler ayni zamanda bir vakif olan merkezimizi gezdiler bir süre misafir ettik.. BU vakif zaman zaman degisik yerleri ziyaret ediyormus. Onceki pazar Vakif baskani beni ve esimi Portekiz ve ispanya yahudilerine ait sinagog ve egitim kurulusuna davet etti. Programim yüklü olmasina ragmen Iran asilli bir Prof. olan vakif baskaninin israrli ricasini kiramadim kabul ettim. Londra merkezindeki bu yere gittik. Binanin dis güvenligi Ingiliz polisi ic guvenligi israil istihbaratinca saglaniyordu. Ilk defa öyle bir yere gittik. Önceleri bazi kilislerde konusmalar yapmistik ama burasi farkli bir yerdi. Amerika, israil, Tunus, Fas, Misir, Türkiye, Hindistan, Ürdun, Kuveyt, Yemen Büyükelcileri veya temsilcileri aklima gelen konusma firsatini buldugum bazi kisiler. Ben esas burdaki bir olaydan bahsedecegim. Bizim icinde önemli olan o zaten. Rabbayi (yahudu dini lideri) Yahudi tarihinden.. Ispanya ve Portekiz den sürüldüklerini anlatti. O arada Fas ve Ingilterinin kendilerine kucak actiklarini anllatti onlara tesekkür etti.

Oturdugum yerden söz alarak ayaga kalktim. Dogrusu biraz canimda siklmisti. Orada sunlari anlattim.
Osmanli İmparatorlugu Yahudiler icin her zaman, güvenle siginabilecekleri bir ülke olmustur. Osmanli idarecilerinin İslam ahlaki ile hareket ediyor olmalari, onlarin farkli millet ve dinlerden insanlara karsi hep hosgörü ve anlayis ile yaklasmalari saglamıs bu anlayısdan en çok fayda gören toplumlardan biri ise, dönemin Avrupası'nda büyük sıkıntı ve zulümlerle karşılaşan Yahudiler olmusur. Müslüman Osmanlı halkı ve Yahudiler hep barış içinde yasamislardir

Sultan I. Mehmet zamanından itibaren, Osmanli'da iyi bir konuma sahip olan hatta sarayin daimi doktorluguna kadar yükselerek alinan kararlarda etkili olan Yahudilerin bu durumu, Avrupa'daki soydaslarinin gözünden kacmiyordu. 1430'da Osmanli'ya yerlesen Haham İzak Sarfati, Osmanli ve Orta Avrupa'nin degisik yerlerinde yasayan Askenaz cemaatlerinin lideriydi. Sarfati, Avrupa'daki soydaslarına Osmanlı'ya göç etmelerini önerirken Kudüs ve İsrail'e giden yolun Osmanlı'dan geçtiğini vurguluyordu: "Buraya, Togarma (Osmanli) ulkesi'ne geldim. Burada hicbir sey eksik değildir. Togarma, Hasyat ulkesi'ne (İsrail) giden yoldadir. Kudus'e kadar butun yol, denizin üzerinde alti millik bir gecis disinda, karayoludur." (Togarma, Rozanes, cilt 1, s. 20)
Nitekim Kudüs, Osmanlı'ya ait oldu ve yeni fetihlerle gün gectikce büyüyen Osmanli İmparatorlugu, 1517'de Yavuz Sultan Selim zamanında İsrail'i de topraklarina katti. Bu zaten önceden beklenen bir gelismeydi.
31 Mart 1492, İspanya Yahudileri icin Osmanli topraklari büyük göçün başlangıç tarihi oldu. Bu tarihte yaynlanan sürgün fermanı ile 200 binden fazla Seferad Yahudisinin yaklasik yarısı, Sultan II. Beyazit (1481-1512) zamaninda Osmanli topraklarına yerlestiler. Kudüs de dahil olmak üzere, özellikle büyük şehirleri tercih eden Yahudiler, buralarda ticarette ve yönetimde söz sahibi oldular.
"Yeni gelenler başta İstanbul, Selanik, Edirne olmak üzere Osmanlı topraklarının sinirlari dahilinde Korfu, Manastır, Kudüs ve Sefat'a varana dek yayıldılar. İstanbul 30.000 nufus ve 44 sinagoguyla Avrupa'nin en buyuk Yahudi yerlesimini olusturdu." (Şalom, 6 Haziran 1990)
"Göcmenler hemen hemen geldikleri andan itibaren yükselmeye basladilar. Aralarinda İspanya'da iken yüksek görevlerde bulunmuş olanlar derhal saraya alındılar, bu kisiler Osmanli maliye ve dıs islerinde söz sahibi oldular. Hatta denilebilir ki, 16. yüzyilda Osmanlı İmparatorlugu'nun yönu bu danismanlarin fikrine göre de tespit edildi." (Türkiye Yahudileri, Moshe Sevilla-Şaron, s. 42)

Bunlardan baska halen Türkiye de de bu yahudilerin bir takim kilit noktalarda olduklarini.. durumlarinin her milletten iyi oldugunu anlattim. Ayrica Turkiyedeki Bombalama nin ardindan yahudi hahambasi Ishak Haleva nin Türkiye ve Osmanli Imparatorlugun dan Allah razi olsun dedigini aktardim. Yahudi lider hic beklenmeyen bu aciklamalarim karsisinda sasirdi. Tesekkür etti. Bu önemli konuyu söylemeyi unuttugunu söyledi. Gezi sirasinda egitim bölümünü gezerken Rabbayi yanima yaklasti. Beni burda görmekten cok mutluy oldugunu dünyada sizin ecdadiniz Osmanli kadar Hosgörülü bir imparatorlugun gelmedigini söyledi. Bu arada bu hahamin eside yanimiza sokuldu. Bu bayan da kendi ninesinin eski bir Selanik Türkü oldugunu söylemesi ayri bir süpriz oldu. Bize özel olarak bizi görmeye geleceklerini belirttiler ve ayrildik.

Yanimda bulunan Amerika temsilcisi de etkilendigini.. ilk defa duydugunu söyledi. Degerli okurlar bu olayi sunun icin sizinle palasmaya karar verdim. Kendimizi kücümsemeyelim. Bizim atalarimiz tarihte kimsenin kuramadigi medeniyetleri kurmuslardir. Ne derece önemli bir tarihi gecmisin evlatlari oldugumuzu bilerek her yerde gögsümüzü gere gere yasamaya hakkimiz oldugunu bilmeliyiz. Bu gün belki o sanli ecdadin hakkiyla torunulari olabildigimizi söylemekte zorlanabiliriz. Bilmeliyiz ki muhtac oldugumuz ilerleme, medeni toplumlarda yer alma, hatta onlari gecme kudreti bizde vardir. Pek cok kere bu ülkemin evladi bunu göstermistir, gerektiginde yine gösterecektir. Ancak bize düsen calismak, gayret etmektir. Unutmayalim ki hicbir basari tesadüf degildir.

Yine birlikte olmak dilegi ile herseyin gönlünüzce olmasini diliyorum

Not: Muhterem Kemak Kocak Bey in degerli kayinpederlerinin ahirete intikallerini teessürle ögrendik kendilerini ve kederli ailesine bas sagligi diliyorum.


AILE ILISKILERIMIZ (25.05.04)               geri dön

Degerli Okurlar

Insan sosyal bir varlik. Kainatin en mukemmmel varligi olan bu insani maddi ve manevi unsurlar olusturur. Maddi unsurlar dedigimizde vücudu, organlari, elbisesi, görünümü, kullandigi araclari,...vb diger unsurlar. Kalbi, ruhu, düsüncesi, öfkesi, sevgisi, inanci, ahlaki, dini, kisiligi... gibi unsurlar manevi yönünü teskil eder insanin.

Insanin hangi yönünün daha önemli oldugu, hangi unsurlarin onu daha cok insan yaptigi konusunda zamanimiza kadar bircok tartismalar yapilmistir. Meshur hikayedir. Büyük iskender demis ki "Benim gercek babam Fhilip degil Aristo dur. Birisi benin dünyaya gelmeme sebeb olmus, maddi bedenimi olusturmada etkili olmus oteki ise beni yetistirmis gercek Iskender olmami saglamistir. Bu yüzden Aristo gercek babam sayilir "Elbette bu sözlerden, üstümüzde kimin daha cok hak sahibi oldugunu tartismaya acacak degilim. Ben bu yazimda bir nebze de olsa bizi biz yapan unsurlardan sayilan aile iliskilerimizden bahsetmeye calisacagim.

Gecenlerde Haci Ömer amca ziyaretime geldi. Yüzü asikti bir derdi oldugu her halinden belli oluyordu. Selam, hos besten sonra sordum. Hayrola Haci abi birsey mi var? Hay sormaz olaydim. Gözlerinden yaslar akmaya basladi. Hatta o yaslar sakalini bile islatmisti. Hickiriyordu. Sasirdim.. bir edepsizlikmi yaptik? Kalbini mi bilmeden kirdik, diye düsünürken anlatti "Bilirsin hocam dedi 35 yil önce geldim bu memlekete. Cok zor zamanlarim oldu. Uzun calismalar sonucu sükür Allaha iyi maddi imkanlar kazandik. 4 dükkanim var iyide gelirim var. Dün aksam bir olay beni yikti. Dünyami degistirdi. Biliyormusun olmus olmayi bile istedim. Benim torun benle yemek yemek istemedigini, üstüne üstelik benden igrendigini sevmedigini yemekte söylemezmi. Dünyam yikilidi. Ben bütün ömrümü onlara iyi bir gelecek icin harcadim. Bu mu karsiligi?"

Haci Ömeri sakinlestirmek kolay olmadi. Anlattik dilimizin döndügünce birseyler. Anlattiklarimiz ne derece kafasina yatti, derdine care olabilecek nitelikyemiydi bilinmez.

Haci Ömer e neler anlattigimi uzun uzun anlatacak degilim. Bu dert hemen her evde olan tipik derdimiz degil mi? Kusaklar arasi catisma, aile iliskilerimizin durumu, aile arasindaki bireylerin karsilikli tutumu, büyük kücük iliskisi.. kisaca toplumumuzun hali nedir.. kanayan buna benzer ne kadar yara var? Kisinin oldugu yerde elbette sorunlar olacaktir. Son 5 yilda aile ici siddetin sonucu olarak yalniz Almanya da kac aile söndü, kac kisi canini verdi bilen varmi? Bunun icin söyle gazete küpürlerine kisaca bakmak yeterli olacaktir. Tüürk toplumu olarak bu konuda aile ici siddet konusunda maalesef kötü bir söhretimiz var. Sorun su ki aramizda istenilen ölcüde iletisim yok. Karsilikli beklentilerimiz cok farkli. Kültür, inanc, ahlak adina getirmek zorunda olduklarimizi getiremedik. Yavrularimizin maddi ihtiyaclarini karsiladik. Onlara iyi bir ev, iyi bir is getirisi cok olan bir ticaret verdik. Maddi unsurlari mükemmel hazirladik. Ya yürekleri.. ruhlari.. kültürü.. inanci.. ahlaki.. töresi... ananesi.. bunlardan bir nebze verebildikmi? Canim bir ara Hoca ya dini ni ögrenmeye göndermistim.. Falanca kültür derneginde sunlari beraber yapmistik.. okulda folklör ekibindeydi... gibi basmakalip sözleri duyar gibi oluyorum. Elbette maddi unsurlarin ahalaki, inanci, gelenekleri olumsuz olarak etkileyebildigi bir gercek. Bu sadece bu kavramlarin tek basina olumsuz etkisi degil bizim gösterdigimiz sorumsuzluk, nemelazimcilk ve ihmal. Bu konudaki en kücük musamaha bizlere nelere mal oldugunu hala mi göremiyecegiz. Malum hikaye, ayrik otu maydanozlardan yardim istemis. Ne olur maydonoz kardesler ben burda garip tek kök ayrigim, banada su kosenizde bir yer verseniz. Fazla degil bir kokluk yer isterim bana aciyin demis. Bilge maydanoz aman dikkat edelim bu ayrik otu bir gelirse bize hayat hakki tanimaz demisse de diger maydonozlar acimislar ona, verelim bir köklük yer demisler. Gel zaman git zaman ayrik otu büymeye kök salmaya baslamis. Maydanozlar sikayete baslamis.. yerimiz daraliyor.. bize yer kalmiyor.. ama nafile.. ayrik otu yeri daralan ciksin gitsin benim bir derdim yok demis.. tabiii maydonozlar silinmis gitmis. Iyi bir tarla, topragi uygun, sulak, yeri uygun olabilir. O tarlaya güzellik adina manevi degerler ekememissek, güzellikler orada yeserememisse, elbette o ekemedigimiz erdemler yerine birileri ayrik otu misali inancimiza kültürümüze uymayan bize yabanci, cogu kerede zararli fikirler, unsurlar dolduracaktir. Bos olan bir yürege gerekli olan, manevi erdemlerle doldurulmaktir. Bunu siz koyamassaniz oraya elbette birileri oraya bunun yerine baska seyleri dolduracaktir. Yillarin ihmali ile o tertemiz yüreklere güzellikleri koyamaz.. konulmasi icin careler arayamaz hele buna bilerek veya bilmeyerek seyirci kalacak olursak kimi nasil suclayabiliriz ki? Bu ayni suna benzer.. bütün evin esyasini toplamissin bir odaya dökmüssün üstüne benzin kibritle tutusturmusssun... Sonra bagriyorum.. evim yaniyor komsular diye.. Yakan biziz.. tutusturanda.. Bir kere bunun farkinda olmaliyiz.

Degerli okurlar demek istedigimizi elbete anladiniz. Sunu da belirtmek gerekir ki bu güzellikleri o sinelere yerlestirmek hicte kolay bir is degildir. Bütün pedoglar (egitim bilimciler) insanin kisilik kazanmasinda su 3 önemli faktörün etkili oldugunu söylerler. Bu 3 önemli faktörden hangi ikisi baskin gelirse kisinin manevi gelisimi o yönde kisilik kazanir. Bunlar aile, okul ve cevre faktörleridir. Bunun disindaki bütün öteki faktörler bu ana faktörlerin icinde yer alir. Demek oluyor ki insani istedigimiz ölcülerde yetistirmek bu 3 faktöre bagli. Simdi düsünelim bu 3 faktörden hangisi bizim istedigimiz hayat tarzi ile donanmistir? Bir nebze olsun ailede birseyler yapildi diyelim. Verilen bu güzellikler cevre ve okulla pekistirilmedigi sürece etkisiz kalacaktir. Ne demek yani birsey yapmayalim mi? ...hayir birey, aile ve toplum kendinden beklenilenleri yapmalidir. Bir güzellik isteniyorsa bunun bir bedeli oldugu gercegini gözden uzak tutulmamalidir. Maddi gelecegimi düsündügümüz gibi evlatlarimizin manevi gelecegini en az maddi gelecekleri kadar düsünüp kafa yormaliyiz. Olaylari dikkatli incelemek, tahlil etmek bizi saglikli sonuclara götürecektir. Bu asamada kaanatimce en tehlikeli davranis bicimi anne ve babalarin dogru yaptiklarini sandigi stratejik davranis hatalaridir. Bu ne demektir. Hangi anne ve baba evladina kötülük edebilir? Burdan kastedilen yanlislikla, bilmeden yaptiklarimizin evlatlarimiz üstündeki olumsuz etkileridir.

Ne yapmali.. nasil bir care düsünmeli? "Sevgi" bence bu sorunlari cözecek en önemli kuvvettir. Sevgiyle bakmak, sevebilmek, sevdigini, deger verdigini göstermek. Evladini sevmeyen olurmu? Olmaz elbette. Ama bunu geregi gibi gösterebildigimizi kim iddia edebilir? Temel olarak bu ortak paydan hareket edersek, bakis acilarimizi daha genis tutar, birbirimizi anlamaya biraz daha gayret edersek günün sonunda bir noktaya geldigimizi farkedecegiz. Cocuklarimiz ve diger aile bireyleri ile olan iliskilerimizde geleneksel aile yapimizin getirdigi kati tutumlari yanlis sekilde uygulamamali, iyi örneklemelerle onlara, yapmis olduklari yanlisliklar farkettirilmelidir. Bunu yaparken asla kirici olmamali sabirli davranmaliyiz. Aramizda saglikli, iyi bir iletisim bunun icin öncelikli sartlardandir. Nasil edip bu iyi iletisimin yollarini bulacagiz. Anne ve babalar iyi bir gözlemci olmali, omuz omuza vererek tek seste bütünleserek ailedeki sorunlari cözmede isbirligi yapmalidir. Kesesine küsmekle, kizmakla, bagirmakla var olan sorunlara nasil cözüm getirebiliriz? Unutmayalim ki siddetin oldugu her yerde güzellik duramaz. Yasimiz ne olursa olsun olumlu örneklemeleri gösterebilmeli büyük bir hosgörü icinde yanlisliklari kirmadan dökmeden düzeltmenin yollarini aramaliyiz. Bugünden baslayarak, yeni bir hamle ile yeni ve farkli bir bakis getirelim ailemizdeki sorunlara. Sevelim, sevdigimizi gösterelim. Bizi biz yapan insani degerleri ögrenelim, ögretelim, yasayalim, yasatalim. Bu cok önemli konudaki yazilarimiza önümüzdeki dönemlerde zaman zaman yer vermeye devam edecegiz.

Not: Degerli okurlar bilgisayar klavyesindeki türkce yazi karekteri olmadigindan bazi kelimelerdeki noktalar cikmamaktadir. Anlayisla karsilayacaginiza inaniyor sevgi ve saygiyla selamliyorum.


KAMUOYU EGITIMI  (18.05.04)               geri dön

Degerli okurlar

Kitle iletisim araclarini elinde bulunduranlar toplumlari istedikleri gibi yönlendirme, onlari istenilen sekilde düsünmeye sevketmede uzman olduklarini bilmeyen yoktur. Bu iletisim arclari ve bunlarin destek aldigi kisi ve kuruluslar cogu defa gündemi bile belirleyebilmektedirler. Gecen haftalari cok ilginc olaylarla gecirdik. Irak in baskenti Bagdat ta bulunan Ebu Garip Hapisanesinde olan insanlik disi olaylar, YÖK yasasindaki degisiklik yapan kanun ve nihayet Türkiyede Ilk defa finalleri yapilan Eurovizyon Sarki Yarismasi.

Türkiyedeki Üniversiteleri ilgilendiren YÖK yasasinda yapilan degisiklikler, ülkemizde yapilan Sertap Erener in üc mevlevi semazeni ile acilisini gerceklestirdigi Eurovizyon sarki yarismasi ile ilgili düsünceleri bir baska yazida ayrintilari ile ele almak istiyorum. Ancak disardan bakilinca bu iki olay nasil görünüyor? Mevlevi semazenleri ile söylenen sarki, bu sarkinin o dekolte elbisesi ile sahneye cikan ünlü sarkicisi nasil bunla bütünlesiyor? Modern ilmin öncüsü olmasi gerekn üniversitelerimizin icler acisi duruma nasil geldiler, nasil zorda kalinca militarizimden medet umuyorlar, demokrasiyi bu necip millete yakistiramiyorlar? Bilimsel eser yerine nasil bu üniversite senatolari akla ve bilime uymayan beyanlarda bulunabiliyorlar? Bunlari burda ele alacak degilim. Elbette cok önemli konular ama zaman zaman zaten bu konulari ele alcagiz.

Ben özellikle su bizim Ebu Garip Mapusanesinde olanlara deyinmek istiyorum. Aslinda orda olanlarin ayrintilarina degil bu olaylarin Dünya kamuoyuna yansimasi ve bunun sonuclarini ifade etmeye calisacagim. Esas ele alacagim konuda Ingilterede bununla ilgili olan olaylar. Birileri nasil toplumu yaniltiyor? Kamuoyu nasil egitiliyor, yönlendiriliyor ve sonucta ortaya cikan durum ne? Ebu Garip malum komsumuz Irak in baskenti Bagdat ta bulunan bir hapishane. Hani o Bagdat icin atalarimiz "Ana gibi yar, Bagdat gibi diyar olmaz" dedikleri bugun Amerika ve Ingilizlerin isgali altinda olan Bagdatta. Ebu garip malum garip babasi demek Türkce karsiligi. Gelin görün ki Saddam döneminde de bugün isgal altinda da nasil garip babasi oldugu görüldü. Önceleri kitle imha silahi var.. bulunamayinca yok halka zulm var mazeretlerine dayandirilan bu isgalin mesrutiyeti bu "Garip babasi"yerde olanlarin dünya ya duyulmasi ile ortadan kalkmistir. Once A.B.D de CBS televizyonu Ingilterede Daily Mirror gazetesindeki görüntüler yaniltilan kamuoyunun zihninde soru isaretleri birakmis.. bu isgalci iki ülkenin kendi insanlari bile bazi sorulari kendilerine sormaktan kendilerini alamamislardir. Simdi basinda bu durum icin yazilanlara bir bakalim.

"İngiltere’de ‘müthiş kumarbaz’ diye adlandırılan ve haberde risk almayı seven Daily Mirror Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Piers Morgan, Irak’ta İngiliz askerleri işkence yaparken çekildiği söylenen fotoğrafların sahte olduğu anlaşılınca istifa etmek zorunda kaldı.

Tipik bir basın infazı yaşandı ve Morgan, paltosunu almadan gitti.

IRAK’ta İngiliz askerlerin işkence fotoğraflarının sahte olduğunun ortaya çıkmasıyla işini kaybeden Daily Mirror sorumlu editörü Piers Morgan (39) atlatma haberlere, skandallara düşkünlüğüyle ünlüydü ve ‘müthiş bir kumarbaz’ ve ‘asla büyümeyen bir çocuk’ olarak nitelenen genç editör sonunda paltosunu bile alamadan gazetesinden ayrıldı.

8 yıldır Daily Mirror’da birlikte çalıştığı diğer editörler hayranlıkla Morgan’dan söz ederken, ‘Bir kedi 9 canlıdır, ama Piers’in çok daha fazla canı vardı. Çok hırslı, idealisttir, eğlencelidir. Fotoların gerçek olduğunda inatla ısrar etmesi sonunu getirdi. İşkence görüntüleri sahte olsa bile hikayenin gerçek olduğunu savundu. ABD’deki Trinity Mirror hissedarlarının baskısı nedeniyle gazetenin CEO’su Sly Bailey, Morgan’ın özür dilemesini istedi. Morgan reddetti ve kovuldu. Paltosunu almaya fırsatı olmadı ve binayı terk etti. Bu, klasik Fleet Street infazıdır’ dediler.

Basında en yüksek riski göğüslemesiyle süperstar olan Piers Morgan’ın bir anda zirveden kopması hiç kimseyi şaşırtmadı. 1989’da The Sun’da şov aleminin editörü olarak mesleğe atılan Morgan, 28 yaşında News of the World’un editörü oldu. 2002’de Daily Mirror ‘yılın gazetesi’ seçildiğinde şansına çok güvenmeye başladı. Baştan beri Irak savaşına muhalif olan Morgan’ın kardeşi Basra’da asker ve koltuğunu kaybetmesine karşın idealist tavrından taviz vermiyor ve fotoğrafların gerçek olduğunu yineliyor. Fotoğraftaki kamyonun Irak’a gönderilmediği teyid edilince sahte oldukları ortaya çıkmıştı."

15 mayis tarihli hemen her Ingiliz Gazetesinde buna benzer yorumlar vardi. Önceleri direndi Morgan. Ama karar coktan verilmisti. Ögle saatlerinde istifa etmiyecegini, kamuoyunun aldatildigini söyleyen Morgan, aksama isten atilmak zorunda kaliyordu. Morgan in eski dostu ve bugün LBC de sabah programlari yapan Nick Ferrari ve bircok yayinci gazeteci olayin boyutunun farkindaydi. Görülüyor ki medeniyetin besigi sayilan bu ülkelerde de olaylar cogu kerre gördügümüz gibi olmuyor. Özgürlüklere.fikirlere gerektiginde usulüne uygun engellemeler getiriliyor. Bütün bunlar yapilirken kamuoyuna verilmesi gereken mesajlarda veriliyor. Ne var ki Morgan in isten atilmasindan hemen sonra bir ingiliz askeri Ingiliz ITV televizyonunda bir mulakat vererek olaylari dogruluyor. Eminim kimileriniz zaten biz buna benzer daha nice feci olaylarin Irakta meydana geldigini biliyoruz dediginizi duyar gibiyim. Benim isaret etmek istedigim toplumlara dayatilan.. kamuoyunu yaniltan.. güclülerin istedigi yönde onlari egiten bu tür olaylar her zaman her ülkede olabimektedir. Önemli olan bu iletisim caginda olaylara baska bir perspektiften bakabilmek, saglikli degerlendirebilmek, gercekci karsilastirmalar yapabilmektir. Hersey göründügü gibi degildir.


BASLARKEN   (07.05.04)               geri dön

Degerli Okurlar

Hepinizi saygi ile selamliyorum. Bundan böyle zaman zaman bu kösede siz degerli okuyucularimizla beraber olacagim. Sosyal, toplumsal ve egitim konularinda bazi olaylari birlikte inceleyecegiz, görüslerimi sizinle paylasmaktan mutlu olacagim. Bütün bunlari yaparken tek maksadim siz degerli okuyucularla konular üzerinde görüs alisverisinde bulnurken insanimiza faydali olmak, farkli bir bakis acisi getirmek, farkli tecrübeleri genclerimize aktarabilmektir.

Öncelikle belirteyim ki burdaki yazdiklarimiz tamamen iyi niyetin ürünü olacaktir. Yazilari gereksiz teorilerden..biktirici aciklamalardan..anlasilmaz genellemelerden uzak olacaktir. Ben bilirim iddasinda asla degilim. Burdaki görüslerimizin bizi bagladigini ve bunlarin sadece tek dogru oldugunu iddia etmek abesle istigaldir. Yönlendirici, bilgi verici, aydinlatici, olumlu bakis acilari gösterici olmasina gayret edilecektir. Acik örnekler vermek, sebeblerden sonuca giderek beraber bir sonuca ulasmaya gayret edilecektir.. Elbetteki zaman zaman tecrübeler, kaynaklar..referanslar konumuza isik tutacaktir.

Uzun yillar Türkiyede ve burda egitimin icinde olmak..elbette bircok tecrübeyi zaman zaman sizlerle paylsmama sebeb olacaktir. Yazilarda zaman zaman egitim haberleri..egitim sisitemleri..okullar..aile..ögretim metodlar..ahlaki egitim..din egitimi..egitimde birey, toplum olarak sorunlarimiz, cözüm yollari..dil ögretimi..üniversiteler...yüksek ögrenim konularina yer verecegiz.

Gerek yazdiklarimizla ilgili gerkse yazmadiklarimizla ilgili kisiyi toplumumuzu ilgilendiren..veya ilgilendireceginizi sandiginiz toplumsal ve kisiel olaylari bana yazabilirsiniz. Bunlarin bazilarini maille cevaplar, bazilarini bu kösede yayinlayarak cözüm yollarini birlikte arayabiliriz.. Bu tür olaylardan okuyucularimiz sonuclar cikaracaklardir. Elbette ki bunlar sosyal hayatin meselelerine pratikte katki saglamaya yönelik olacaktir. Toplum olarak paylasimi saglayabildigimiz sürece birbirimizi daha iyi anlayacak, bu yolla armizdaki iliskiler daha samimi ve sicak olacaktir.

Böylece bu yazimizi sizlere bir selam vermeye ve yazacaklarimizin icerigini anlatmaya ayirmis olduk. Gerek Yurt disinda, gerekse yurt icindeki butun vatandaslarimiza, hemserilerimize..saglik ve afiyetler diliyorum.